Sosyal Medya

Suriye’deki çatışma, 21. yüzyılın yeni gerçeği

Suriye'de 2011'in Mart ayında başlayan rejim karşıtı gösteriler vekâlet savaşalarını da içine alan bir iç savaş hâlini aldı. Al Jazeera'ye konuşan Orta Doğu uzmanı Richard Falk, "Ben birbiriyle çelişkili bu kadar çok etkenin bir arada olduğu, bu kadar karmaşık başka bir çatışma daha görmedim" diyor.



Türkiye tarihinin en korkunç terör saldırısını yaÅŸadı, 102 kiÅŸi öldü. Suriye artık bir düÄŸüm. Rusya Suriye’den yürüttüÄŸü operasyonlarında Türk F-16’larını taciz ediyor. ABD, PYD’ye IŞİD’e karşı kullanması için silah aktarıyor. Türkiye bir ateÅŸten çemberde. Bölgede yaÅŸananları dünyanın önde gelen Orta DoÄŸu uzmanlarından, Türkiye’yi de çok yakından takip eden Prof. Richard Falk ile konuÅŸtuk. 

Ankara’daki korkunç saldırıyı nasıl yorumluyorsunuz?

Ankara'daki bombalı saldırı, 20 yıldır Türkiye’ye geliÅŸlerimde gördüÄŸüm en korkunç olay. YaÅŸanan trajedinin tarifi yok. Bir sürü masumun hayatı yok oldu, birçok aile tesellisi imkansız bir acı yaÅŸadı. Saldırıda kasten hedef alınan kiÅŸilerin barışı desteklemeye gönül verenler oluÅŸu da bu terör eylemini daha da gayri ahlaki kılıyor. Ankara'daki saldırı, yine barış ve insan hakları savunucularından oluÅŸan bir grup Türk vatandaşını hedef alan Suruç saldırısından kısa süre sonra gerçekleÅŸmesi bakımından da son derece tehlikeli bir siyasi olay. CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan ve BaÅŸbakan DavutoÄŸlu'nun saldırıyı kınayan açıklamalarında doÄŸru ÅŸekilde altını çizdikleri gibi, bu eylem, Türk ulusunun birliÄŸine darbe indirmeyi, özellikle de Kürt hareketi ile hükümet arasındaki gerginlik ve ÅŸiddeti tırmandırarak ÅŸiddetin son bulmasını zorlaÅŸtırmayı amaçlıyor görünüyor. DiÄŸer yandan, tarafların son derece hassas bir dönemde "karşılıklı suçlama oyunu" içine girmelerinden kaynaklanabilecek tehlikeler de söz konusu.

Gergin siyasi mesajların mevcut duruma etkisi nedir?

Bu gerginliklerde tüm tarafların bir miktar sorumluÄŸu var. AK Parti Haziran seçimleri öncesi milliyetçi bir dile baÅŸvurdu. Öte yandan 7 Haziran sonrasında polis ve askere yönelik saldırılar da dahil ÅŸiddet olaylarında görülen artış ve PKK'nın ateÅŸkesi bozması, örgütün amacına ulaÅŸmak için silahlı mücadeleyi yeniden canlandırmak ve uzlaÅŸma sürecini terk etmek yönünde bilinçli bir karar aldığına dair bir gösterge.
 

RÄ°CHARD FALK KÄ°MDÄ°R?

Princeton Üniversitesi'nde kırk yıldan uzun bir süre hukuk ve uluslararası iliÅŸkiler dersi verdi. 2007'de kaleme aldığı bir makalede Ä°srail'in Filistin halkına yönelik politikalarını toplu cezalandırma olarak nitelendirince, Tel Aviv tarafından Ä°srail'e ve iÅŸgal altındaki Filistin topraklarına giriÅŸi yasaklandı. 2008-2014 yıllarında BM Filistin Ä°nsan Hakları Raportörü olarak görev yaptı. AkademisyenliÄŸin yanında yazar ve editör olarak birçok esere imza attı. Falk, Arap Baharı’ndan sonra geliÅŸen karşı devrim hareketlerini tahmin eden az sayıdaki isimden biriydi. Son kitabı, Arap Baharı'ndan Sonra: Kaos ve Karşı Devrim’de de Arap Baharı’nı ve sonrasında yaÅŸananları analiz ediyor.

Saldırının amacı ne olabilir?

Bu yaÅŸananlar “IŞİD acaba kendisine karşı verilen savaÅŸta Türkiye ile ABD'nin koalisyona gitmesine bir tür tepki olarak Türkiye ve Kürt halkını mı hedef alıyor?” sorusunu akla getiriyor. Taraflar, ellerinde kanıt yoksa, itidal içinde ve sorumlu hareket ederek peÅŸin hüküm vermekten ve kendilerini aklayıp karşı tarafı suçlamaktan kaçınmalı. Åžu anda ülkenin hayrını isteyenler, halkın menfaati için doÄŸruların peÅŸinden gitmeli ve ÅŸiddet sınırını aÅŸmanın Türkiye sınırları içerisinde yaÅŸayan herkes açısından felaket olacağı gerçeÄŸinin tüm taraflarca anlaşılması için çalışmalı.

Saldırının faili henüz resmi olarak açıklanmadı ama en kuvvetli ÅŸüpheli IŞİD. 2011 sonrası Orta DoÄŸu’da etkinliÄŸi artan Hizbullah, El Nusra gibi devlet dışı aktörlerin en önde geleni IŞİD. Bu devlet dışı aktörler ne kadar etkili?

Devlet dışı aktörler, 21. yüzyılın yeni olgularından biri, bunun yeni teknolojiler ve sosyal medyayla da ilgili olduÄŸunu düÅŸünüyorum. Çok geniÅŸ ve az maliyetli bir ÅŸekilde organize olmak için bir devlete ihtiyaç yok ve tüm toplumlar saldırıya açık. Kendini dünyaya tarihin en güçlü ülkesi olarak yansıtan ABD’ye yönelik 11 Eylül saldırıları bunu gösterdi. DiÄŸer yandan 1979’da Ä°ran Devrimi'nde çok donanımlı ve baskıcı Åžah rejimine karşı bu kadar baÅŸarılı bir biçimde meydan okunabileceÄŸini kimse beklemiyordu. Bir yanda tabandan gelen halk hareketleri, diÄŸer yanda küçük bir grup insanın bir ülkenin tüm güvenlik ve istikrar yaklaşımlarını deÄŸiÅŸtirebildiÄŸi 11 Eylül… Bu geliÅŸmeler uluslararası çatışmanın doÄŸasını köklü biçimde deÄŸiÅŸtiriyor. Suriye’de Hizbullah, Esed tarafında savaşın dengesini en azından geçici biçimde deÄŸiÅŸtirdi. Sadece devletler devletlere karşı deÄŸil, Sünniler ve Åžiiler arasındaki mezhepsel ayrılık, aÅŸiretçilik Yemen, Libya ve Irak'ta yeniden belirleyici oluyor. Bu durum, 1. Dünya Savaşı sonrasında diplomasinin kötü idare edilmesinin ve aÅŸiretçilik ile dinin istikrarlı bir toplum yaratmada önemli faktörler olarak sayılmamasının bir parçası. Bölge de bu geliÅŸmelerin kötü sonuçlarını yaşıyor.

Suriye realitesi çok katmanlı. Birbiriyle çeliÅŸkili bu kadar çok etkenin bir arada olduÄŸu, bu kadar karmaşık baÅŸka bir çatışma daha görmedim. Belki de 21.yüzyılın yeni gerçeÄŸi bu. 

 


“IŞİD mi Suudi Arabistan mı daha barbar?”

IŞİD bölgede çok vahÅŸi eylemleriyle öne çıkıyor, medyayı da çok iyi kullanıyorlar. IŞİD Orta DoÄŸu’da neyi temsil ediyor?

IŞİD de El Kaide de acımasız ama IŞİD'in taktikleri daha modern. IŞİD, El Kaide'nin asla sahip olmadığı medya teknolojilerini çok komplike biçimde kullanıyor. Ama yine de çaÄŸdışı ve barbarca davranıyorlar. Ama burada baÅŸka bir soru daha sorulabilir: "İŞİD, sadece 2015’in ilk 6 ayında 100 kiÅŸinin başını uçuran Suudi Arabistan'dan daha mı barbar?" Yakınlarda monarÅŸiye karşı bir gösteriye katılan 17’sindeki bir gencin halkın önünde çarmıha gerilmesine hükmettiler. Bu tür bir barbarlığa karşı hiçbir ÅŸey söylemiyoruz. Ve Suudi Arabistan BM’de Ä°nsan Hakları Konseyi’ne seçildi. YaÅŸadığımız dünyada çok fazla tezat var. Terörizmle sadece devlet dışı örgütler iliÅŸkili deÄŸil. Ä°srail'in Gazze halkına yaptıkları da devlet terörünün de bu resmin bir parçası olduÄŸunu daha açık bir ÅŸekilde gösteriyor.

IŞİD hakkında çok ilginç bir iki nokta var. ABD Afganistan ve Irak'ta orduları eÄŸitmek için milyarlar harcadı ama bu ordular iÅŸe yaramıyor. Peki, ama IŞİD bu kadar etkili bir askeri ve siyasi kapasiteyi birdenbire nasıl oluÅŸturdu? Ayrıca IŞİD, ABD, Rusya ve Türkiye'nin elinde bulundurduÄŸu ağır silahlarla yürüttüÄŸü operasyonlara raÄŸmen neden zayıflamıyor?

BildiÄŸimiz kadarıyla, Suudi Arabistan'ın IŞİD'in ortaya çıkışında baÅŸlarda finansman desteÄŸi oldu ve söylentilere göre IŞİD de bunun karşılığında S. Arabistan'ın doÄŸrudan dahil olduÄŸu hiçbir ÅŸeye saldırmama sözü verdi. Bu doÄŸru mu? Bu tür bilgileri doÄŸrulama ÅŸansımız yok. ABD'nin de Irak iÅŸgalinde mezhepçiliÄŸi taktik olarak kullanarak IŞİD'in yükseliÅŸine katkıda bulunduÄŸu ortada. ABD, Irak'ta Sünni askeri liderleri bertaraf  etti, aynı liderler daha sonra IŞİD'in komuta yapısını oluÅŸturdu. IŞİD'in erken dönemlerinde, yani Batı'nın önceliÄŸi henüz hâlâ Esed'in devrilmesiyken ve Esed karşıtı muharip güçlerin en kabiliyetlileri IŞİD'deymiÅŸ gibi görünürken, Türkiye ve ABD'nin örgüte nasıl yaklaÅŸtığına dair çok fazla varsayım var. Bu da henüz kesin bir yorum yapılamayan, tartışmalı bir konu.

 

[FotoÄŸraf:AA - ArÅŸiv]

 

Rusya IŞİD’e yönelik olduÄŸunu iddia ettiÄŸi operasyonla Suriye’de alenen varlık gösteriyor. Rus savaÅŸ uçakları Türk hava sahasını ihlal etti, Türk F-16’larını taciz etti. NATO, Türkiye ve Rusya arasında gergin mesajlar gitti geldi. Rusya ne yapmak istiyor?

Rusya’nın Suriye’deki dış politikasını anlamak için ÅŸunu görmek lazım. Rusya SoÄŸuk SavaÅŸ sonrası az çok Orta DoÄŸu’nun dışına itildi. Bugünün güçlü lideri Putin Rusya’nın SSCB gibi ciddiye alınmasına çabalıyor. Mesaj belki de ÅŸu: EÄŸer ikinci bir SoÄŸuk SavaÅŸ istemiyorsanız, bizim çıkarlarımıza da saygı duymalısınız. Türkiye ile yaÅŸanan gerginlik ise sadece bir vitrin, asıl hedef Batı’yla özellikle de ABD ile iliÅŸkilerini yeniden düzenlemek. Fakat bu, tehlikeli bir oyun özellikle de Suriye’deki hassas durum, orada etkin olan devlet ya da devlet dışı bölgesel pek çok aktör ve bölgedeki askeri müdahalenin kötü mirası açısından...

Suriye bölünüyor mu?

Maalesef kahin deÄŸilim. Ancak bir deli size bu konuda net bir cevap verebilir. Çünkü 2015 sonu itibariyle Suriye realitesi geleceÄŸe yönelik bir tahmin yapabilmek için çok karmaşık, çok katmanlı bir mesele. Ben birbiriyle çeliÅŸkili bu kadar çok etkenin bir arada olduÄŸu, bu kadar karmaşık baÅŸka bir çatışma daha görmedim. Bu, bir ilk. Belki de 21.yüzyılın yeni gerçeÄŸi bu. Belki de bu yüzyılı devlet ve devlet-dışı aktörlerin, bölgesel ve uluslararası aktörlerin muhtelif ÅŸekillerdeki iliÅŸkileri ile anacağız. Buradaki korkutucu çeliÅŸki, Esed’e yönelik muhalefet ve IŞİD’e saldırı arasında çünkü IŞİD de Åžam rejimini devirmeye çalışıyor. Türkiye ve ABD de benzer çeliÅŸkiler arasına sıkışmış. Türkiye hem Esed rejiminden kurtulmak istiyor hem de Kürt hareketinin güçlenmesini istemiyor. Suriye’de en büyük ümit, ölümleri mümkün olduÄŸunca güvenli bir ÅŸekilde durduracak ortak bir zemin bulmak adına en kısa sürede diplomatik bir sürecin baÅŸlamasında... 

 

 
 

 

Diplomatik bir çözüm için umut var mı?

Bence Rusya ve ABD iki sonuca vardı: Politik taviz vermek ve IŞİD’in daha fazla yayılmasını önlemek, en iyisi.

Sizce Türkiye Suriye’deki geliÅŸmeleri yanlış yorumladı mı?

Konuyla ilgili tüm siyasi liderler çatışmayı yanlış yorumladı ya da manipüle etti. Türkiye yalnız deÄŸildi. Sadece Türkiye Suriye’yle diÄŸer ülkelere göre daha yakından ilgiliydi. Bölgede yaÅŸanan olaylar öngörülemezdi.

Türkiye’nin Suriye politikası hakkında ne düÅŸünüyorsunuz?

Türkiye daha evvel Esed rejimine çok hızla yaklaÅŸarak hatalı davrandı. Suriye ile iliÅŸkileri, komÅŸularla sıfır sorun politikasının simgesi olarak seçmek hiçbir zaman iyi bir fikir deÄŸildi. Esed’i de reformlar için ikna etmeye çalıştılar fakat Esed bu yolu seçmeyince, bu durum DavutoÄŸlu ve ErdoÄŸan açısından sıkıntı yarattı. Zira her ikisi de itibarlarını ortaya koymuÅŸtu. Ancak 2011’de Mübarek’in devrilmesinden hemen sonra Esed Dera’daki ayaklanmayı çok sert bir ÅŸekilde bastırdı. Bu kabul edilemezdi. AK Parti’nin tavrı ahlaki açıdan anlaşılır fakat ardından gelen politikalar için bir temel oluÅŸturmamalıydı. Ankara Åžam rejiminin kendi yönetimini tehdit edecek tehlikelere karşı koyma becerilerini yanlış hesapladı, hafife aldı. Yönetim, Esed’in Kaddafi örneÄŸindeki gibi yalnız ve zayıf olduÄŸunu, tabandan gelen ufak bir itkiyle hızla devrilebileceÄŸini varsaydı. DiÄŸer yandan Türkiye mülteciler konusunda bölgedeki ve Avrupa’daki pek çok ülkeden çok daha takdire ÅŸayan bir rol oynadı. Pek çoÄŸundan çok daha fazla ÅŸeyi sessiz sakince, çok insani bir ÅŸekilde yaptı. Ben hükümetin benzeri insani giriÅŸimlerinin yeterince takdir edilmediÄŸini düÅŸünüyorum. Mesela 2-3 yıl önce hiç kimse Somali’yle ilgilenmezken, orayı umutsuz ve baÅŸarısız devlet olarak görürken, Türkiye çok önemli ÅŸeyler yaptı. Türkiye AK Parti yönetiminde hem bölgede hem de uluslararası pek çok önemli ÅŸey yaptı ama hak ettiÄŸi takdiri görmedi.

DavutoÄŸlu’yla Türkiye dış politikada bağımsız bir pozisyon kazandı”

Türkiye’nin Suriye’de Rusya ve Ä°ran’ın rolünü hafife aldığını düÅŸünüyor musunuz?

Ä°ran ve Rusya olmasa da, Suriye’de rejim deÄŸiÅŸikliÄŸinin kolay olmayacağı belliydi. Bunlar Suriye’deki güç iliÅŸkilerinin yanlış hesaplanışının bir yansımasıydı. Suriye’deki krizin ilerleyiÅŸine bakıldığında, Türkiye’nin yorumu güvenilmez ve pek de bilinçli deÄŸilmiÅŸ gibi bir görüntü çiziyordu. Bu durum, DavutoÄŸlu’nun Türkiye’nin büyük bir saygınlık kazanmasında büyük baÅŸarılar saÄŸladığı dönemleri de baltaladı. Oysa DavutoÄŸlu Türkiye’yi uluslararası diplomasi haritasında daha önce hiç olmadığı bir yere taşıdı. SoÄŸuk SavaÅŸ boyunca ABD’nin bir tür küçük ortağı olarak görünen Türkiye bağımsız bir pozisyon kazandı. Bu deÄŸiÅŸimi o gerçekleÅŸtirdi. Suriye, bu pozitif imajdaki ilk kırılma oldu. Ayrıca Türkiye Ä°srail ile girdiÄŸi mücadele nedeniyle de bence haksız yere olumsuz bir tepkiyle karşılaÅŸtı. 2002’den bu yana var olan kutuplaÅŸmaya raÄŸmen, Türkiye'nin 2009-2010’a kadar çok pozitif bir uluslararası imajı vardı. Ama Mavi Marmara’dan ve ErdoÄŸan'ın “One minute” çıkışından sonra Türkiye’ye yönelik yaklaşım aniden deÄŸiÅŸti.

Türkiye mülteciler konusunda bölgedeki ve Avrupa’daki pek çok ülkeden çok daha takdire ÅŸayan bir rol oynadı. Pek çoÄŸundan çok daha fazla ÅŸeyi sessiz sakince, çok insani bir ÅŸekilde yaptı.

 


Türkiye’ye yönelik olumsuz bakış Ä°srail’in tepkisiyle iliÅŸkili olabilir mi?

Uluslararası medyadaki ciddi nüfuzunu kullanarak sert bir karşı ataÄŸa geçen Ä°srail, yurtdışındaki Türk akademisyenler ve Avrupa ve Kuzey Amerika’daki düÅŸünce kuruluÅŸu uzmanları arasında bilhassa mevcut seküler eleÅŸtirilere ağırlık verdi. Türkiye’nin uluslararası platformlarda nasıl algılandığının anlaşılması için bu olaylar da dikkate alınmalı.

Yurtdışındaki Türkiyeli entelektüellerinin çoÄŸu çok Kemalist ya da en azından sekülerizm yanlısı ve AK Parti’ye her daim muhalifler. 2002’den beri AK Parti’yi itibarsızlaÅŸtırmak için ellerinden geleni yaptılar, yaptıkları iyi ÅŸeyleri de hiçbir zaman takdir etmediler. Hükümete her zaman karşı olmuÅŸ Türk entelektüellere medyaya ulaÅŸma konusunda daha fazla kolaylık saÄŸlanıyor. Bu da durumu daha da ÅŸiddetlendirdi ve Türkiye'nin siyasi gerçeklerinin bozuk bir resmi olarak adlandırdığım tabloyu ÅŸekillendirdi.

Türkiye’nin en büyük müttefiki ABD, Türkiye’nin savaÅŸtığı PKK ile askeri iÅŸbirliÄŸi yapıyor. En büyük komÅŸusu Rusya, Türkiye’nin devirmeye çalıştığı Esed rejiminin  arkasında tankıyla uçağıyla duruyor. Bu tablo önlenebilir miydi?

ABD'nin PKK'yla gerçekten aktif bir iÅŸbirliÄŸi içinde olduÄŸundan pek emin deÄŸilim. NATO ve ABD, PKK'yı hâlâ bir terör örgütü olarak görüyor. ABD teröre karşı savaşıyor ama ısrarla terörist olarak tanımladığı örgütlerle örtülü ittifak yapıyor. Bölgedeki tüm siyasi aktörler, 21. yüzyılın yeni imzası dediÄŸim bu kendiyle çeliÅŸen jeopolitik tutumlarda. Sömürgecilik sonrası bir dünyada yaşıyoruz ve bölgede olup bitenler üzerinde daha az merkezi kontrol var artık. Batı, bölgede SoÄŸuk SavaÅŸ'ın sonuna kadar süren kontrol kapasitesini kaybetti. SoÄŸuk SavaÅŸ sonrası bölgede Washington tarafından yeni bir siyasi yapı oluÅŸturulmasının mümkün ve ÅŸart olduÄŸu fikrinin baÅŸlıca sorumlusu ABD. Irak müdahalesinin baÅŸarısızlığı, bölge için yeni bir gelecek vizyonunun kısmen Ä°srail'in önceliklerine göre yürütüldüÄŸünü de doÄŸruladı. Bu yaklaşım, ABD dış politikasının itibarını derinden sarsan korkunç bir jeopolitik felaketin de sorumlusu. Irak savaşı, muhtemelen dolaylı bir ÅŸekilde IŞİD'in ortaya çıkmasına neden oldu.

“DavutoÄŸlu, devrim karşıtı güçleri hafife aldı”

BaÅŸbakan DavutoÄŸlu’nun dış politika sicilini nasıl deÄŸerlendiriyorsunuz?

Arap Baharı'na kadar olan dönemi ve sonrasını ayırmak gerekir. DavutoÄŸlu diplomasisi Arap Baharı'na kadar olaÄŸanüstü baÅŸarılıydı ve kimsenin Arap Baharı'nı öngörmesi beklenemezdi. DavutoÄŸlu'nun Arap Baharı'na verdiÄŸi tepki bana biraz erken görünmüÅŸtü. Mısır ve Tunus'ta yaÅŸananların geri dönüÅŸü olmayan bir dönüÅŸüm olduÄŸunu düÅŸündü ve böyle hareket etti. Bölge siyasetini deÄŸiÅŸtirmede Arap gençlerinin üstlendiÄŸi rol ile ilgili son derece olumlu düÅŸünüyordu. DavutoÄŸlu'nun, hafife aldığı ÅŸey, bölgedeki devrim karşıtı güçlerin kuvvetiydi. Türkiye ilkeleri gereÄŸi Mısır'daki Sisi darbesine karşı çıktı. Oysa Mısır'da Müslüman KardeÅŸler'in iktidara gelmesi yüzünden büyük endiÅŸeye kapılan Suudi Arabistan liderliÄŸindeki bölge ülkeleri, Sisi darbesini bir rahatlama duygusu ile memnuniyetle karşıladı. Bölge güçlerinin tutumu karşısında Türkiye kendisini bölgede daha izole bir durumda buldu.

Peki ya Cumhurbaşkanı Erdoğan?

Arap Baharı’nda ve sonrasında ErdoÄŸan’ın bölgede ve dünyada en popüler lider olduÄŸu unutulmamalı. 2011 baharında Mısır'a gittiÄŸinde çok olumlu karşılandı. Her ne kadar Kahire Üniversitesi'ndeki konuÅŸmasında laik bir siyaset benimsenmesi gerektiÄŸini savunarak Müslüman KardeÅŸler'i kızdırdıysa da, Mübarek sonrası duruma iliÅŸkin savunduÄŸu yaklaşım için de asla takdir görmedi. Oysa bu yaklaşım benimsenseydi, Mısır için daha ılımlı ve daha az gerilimli bir gelecek saÄŸlayabilirdi. Fakat ÅŸu çok önemli, kimse Arap Baharı'yla ortaya çıkan bu vahÅŸi atı koÅŸturmayı baÅŸaramadı. DavutoÄŸlu da ErdoÄŸan da baÅŸarılı olamadı.

“Türkiye, bölgedeki imajını geri kazanabilir”

2010’da verdiÄŸiniz bir röportajda “Dünyada herkes Türkiye’ye hayran, Türkiye BM’nin yapamadığını yaptı” demiÅŸtiniz. Åžu anda Orta DoÄŸu’da Türkiye’ye bakış nasıl?

Arap elitleri öncelikle kendi bekalarıyla meÅŸgul. Bu elitler için bölgedeki ulusal demokratik hareketler, bekalarına tehdit. Ä°stikrarı en önemli deÄŸer olarak görüyorlar ve Arap Baharı sonrasında Türk hükümetine farklı bir etkenin peÅŸindeymiÅŸ; bölgede huzur ve istikrar arayışı çerçevesinde Araplar arasındaki fikir birliÄŸini desteklemek yerine Sünni milliyetçiliÄŸine ait ideolojik meselelere daha fazla yönelmiÅŸ gözüyle bakılıyor. Türkiye Mısır'da Müslüman KardeÅŸleri, Gazze'de ise Hamas'ı desteklediÄŸi için Arap seçkinleri tarafından güvenilmez bir müttefik olarak görülüyor. Halk düzeyinde ise daha farklı algılar var ve Türkiye Filistin'e desteÄŸinden dolayı takdir ediliyor; Mısır'la iliÅŸkilerde ve bölgedeki diÄŸer çatışmalarla iliÅŸkide ilkeli bir pozisyon takip ediyor gibi görülme ihtimali daha fazla. Suriye'de sürdürülebilir bir diplomatik çözüm bulunabilirse sanırım Türkiye bölgedeki olumlu imajını çabucak geri kazanır. Ekonomi ve siyaset açısından zor günler yaşıyor olsa da, Türkiye hâlâ bölgedeki tek baÅŸarı hikayesi. Ülkeyi itibarsızlaÅŸtırmaya yönelik tüm çabalara raÄŸmen, bölgede en çok umut vaat eden ülke Türkiye.

2002’den bu yana Türkiye’nin en büyük baÅŸarısı sizce neydi?

Ordunun dizginlenmesi. Bir iç geliÅŸme ama Türkiye'nin uluslararası tutumunu da etkiliyor, çünkü oluÅŸturulan politikalar daha fazla sivil denetime tabi. Türkiye artık bir ulusal güvenlik ülkesi deÄŸil. 'Derin devlet'e dair tüm uluslararası söylemin, ülkenin güvenlik ve istihbarat bürokrasileri içindeki esrarlı güçlerin Türkiye'nin dış politikasının ÅŸekillenmesinde ne ölçüde etkili olduÄŸunu tasvir etmek için ortaya çıktığını hatırlamak lazım. 2003-2004’te AK Parti’ye karşı bir darbe olmaması, ErdoÄŸan yönetiminin sıra dışı baÅŸarısı.

Peki dış politikadaki en büyük baÅŸarı neydi?

Bence en etkileyici baÅŸarı, Türkiye'nin SoÄŸuk SavaÅŸ pasifliÄŸini kırıp, bölgesel, hatta küresel arenada bağımsız ve yapıcı bir rol üstlenmesi oldu. 2002'den 2011'e kadar Türkiye sadece bölgede deÄŸil, Afrika'da ve bir ölçüde Asya'daki bağımsız ülkelerin çoÄŸu için en güvenilir, en izan sahibi, en güvenilir ülke haline geldi. Türkiye bu dönemde Brezilya'yla birlikte en bağımsız uluslararası rolü üstlendi. Bu, AK Parti’nin yürüttüÄŸü proaktif politikaların bir sonucuydu. 2011'den sonra Türkiye'nin bu iddialı duruÅŸuna iliÅŸkin pozitif imaj sorgulanmaya, hatta itibarsızlaÅŸtırılmaya baÅŸladı.

Türk dış politikasının 2002’den bu yana en büyük hatası, Suriye atına fazla erken binip, attan hızlı inmek oldu. 

 


Neden?

Bence arka arkaya sekiz seçim kazanan AK Parti ve ErdoÄŸan'ın aşırı güven içine girmesinin bir yan etkisi oldu. ErdoÄŸan belki de kendisini durmadan eleÅŸtirip, AK Parti’nin ilk dönem baÅŸarıları için asla takdir etmeyen muhalefetten yorgun düÅŸtü. Talihsiz bir karşı çıkış içine girerek çoÄŸunlukçu demokrasi denilen yöne kaydı; belli ki tüm bu seçimleri kazandığı için Türk halkından ülkeyi yönetme yetkisi aldığını haklı bir ÅŸekilde iddia edebileceÄŸine ve atacağı her adımda kendisine çamur atmaya ve kuyusunu kazmaya kararlı hırçın muhalefeti görmezden gelebileceÄŸine inandı. 2011 hem Arap Baharı hem de seçimler açısından bir dönüm noktasıydı. Bu iki büyük geliÅŸmeyi hesaba katmadan bugünü anlamak imkansız.

“Türk dış politikasının en büyük hatası”

Türk dış politikasının 2002’den bu yana en büyük hatası ne oldu?

Suriye atına fazla erken binip, attan hızlı inmek. 

AK Parti’ye karşı sıkça dile getirilen 3 temel eleÅŸtiri var. DavutoÄŸlu’nun dış politikası pan – Ä°slamist bir ideolojiye mi dayanıyor? Türkiye Müslüman KardeÅŸler’in destekçisi mi? Türk dış politikası mezhepçi mi?

DavutoÄŸlu'nun pan-Ä°slamist bir düÅŸünceye bir miktar sempatisi olabilir ama DavutoÄŸlu'nu Osmanlı dönemini Türklerin baÅŸarı ve ihtiÅŸam dönemi olarak gören, vizyoner bir milliyetçi olarak düÅŸünmek daha doÄŸru. Pan-Ä°slamist ideoloji suçlaması, yanıltıcı bir mübalaÄŸa. Türkiye için uygun gördüÄŸü uluslararası rol, pan-Ä°slamist bir yaklaşımla son derece uyumsuz ve en başından beri AB'ye tam üye olma hedefine en yüksek önceliÄŸi veriyor.

Bence Türkiye, AK Parti’nin ilk yıllarında her türlü mezhepçilikten uzak durmak için elinden geleni yaptı. DavutoÄŸlu'nun “Sıfır Sorun” yaklaşımının dikkate deÄŸer ilk giriÅŸiminin Esed ile uzlaÅŸma olması son derece mühim. Türkiye baskın bir Sünni politikası izleseydi, elbette Alevilerin liderliÄŸindeki Esed rejimini deÄŸil, Kaddafi'yi ya da baÅŸka bir bölge liderini seçerdi. Ayrıca 2010’da Ä°ran’ın nükleer sorununda Brezilya'yla birlikte inisiyatif alan Türkiye idi. Türkiye'yi Arap Baharı öncesi dönemde mezhepçilik yapmakla suçlamak tamamen yanlış. Arap Baharı sonrasında ise, kimi ülkelerde demokratik eÄŸilimler ile Suriye, Mısır ve Yemen'deki Sünni hareketlerin yükseliÅŸi aynı zamana rastladı. Türk dış politikasının bu Sünni hareketlere destek çizgisine çekilmesi cazip hale geldi. Ama bu, demokratikleÅŸtirici eÄŸilimlere destek ile kendi halkına karşı büyük ÅŸiddet uygulayan otoriter rejimlere muhalefetin bir karışımıydı. DavutoÄŸlu, Suriye'deki olaylar karşısında doktrinini “hükümetlerle deÄŸil, halklarla sıfır sorun” olarak yeniden formüle etti. DavutoÄŸlu'nu böyle bir ayrımı en başından netleÅŸtirmediÄŸi için eleÅŸtirebiliriz.

Türkiye, etik ve vicdan temelli bir dış politika yürüttüÄŸünü iddia ediyor. Zamanın ruhuna, tarihin akışına uygun bir politika olduÄŸunu belirterek bu politikasında ısrar da ediyor. Türkiye’nin gücü bu politikayı sürdürmeye yeter mi?

Umarım. Çünkü bu tarz etik temelli bir politikanın toy ya da duygusal bulunarak kötülenmemesi çok önemli. DavutoÄŸlu'nun bu taahhütleri öne sürerken samimi olduÄŸunu düÅŸünüyorum. Onun güçlü bir etik baÄŸlılığı gerçekçilikle harmanlayan biri olduÄŸunu ve siyasetin ulusların menfaatleriyle ilgili gerçekçi bir anlayışı mümkün mertebe ahlakla bir araya getirilmesi gerektiÄŸini düÅŸündüÄŸüne inanıyorum. Elbette CumhurbaÅŸkanı’yla BaÅŸbakan arasındaki mevcut iliÅŸki karmaşık ve pek çoklarına göre de sorunlu. Ve bu liderlerin güç ve yetkiyi paylaÅŸtırma ÅŸekli, muhtemelen ülkenin geleceÄŸi üzerinde çok önemli rol oynayacak. 

“ErdoÄŸan'ın olumlu ve olumsuz taraflarına birlikte bakmak gerek"

CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan’ın otoriterleÅŸtiÄŸini düÅŸünüyor musunuz?

ErdoÄŸan'a iliÅŸkin bu eleÅŸtirilerin ikna edici olmadığını, ancak özellikle 2011-2015 döneminde otoriter eÄŸilimlere dair rahatsız edici iÅŸaretler olduÄŸunu düÅŸünüyorum. Bence ErdoÄŸan, anayasa odaklı dikkatli bir liderden Türk halkından yetki aldığını düÅŸünen ve çoÄŸunlukçu demokrasinin ayrıcalıklarında ısrar eden bir lidere dönüÅŸüyor izlenimi verdi. Fakat ErdoÄŸan'ı Putin ve Sisi'yle bir tutmak son derece yanlış olur. Bunu yapan Türkler sorumsuzca piÅŸman olacakları bir geleceÄŸe davetiye çıkarıyor. DiÄŸer taraftan, bir demokraside lider anayasal kısıtlamaları yok sayıyor görünüyorsa, buna sessiz kalmamak da önemli. Ayrıca ErdoÄŸan'ın pozisyonundaki birinin ülkeyi azınlıkların kaygı ve deÄŸerlerine, muhalefetin görüÅŸlerine hassas biçimde yönetmesi beklenir. ErdoÄŸan, özellikle 2011'den bu yana böyle bir hassasiyet sergilemedi. Daha önce bu hassasiyeti gösteriyordu, ama bunun için takdir görmedi.

ErdoÄŸan'ın 2014’te Ermeni sorunu hakkında ÅŸu ana kadar hiçbir Türk liderin yapmadığı kadar ilerici ve hassas bir açıklamada bulunduÄŸunu da unutmayalım. Olumlu ve olumsuz taraflarına birlikte bakmak gerekli. Ä°kisi de gerçek. ErdoÄŸan yetenekli bir siyasi lider ve tüm saldırılara raÄŸmen, ülkede hâlâ açık arayla en popüler figür. Bunun anayasal bir demokraside bir karşılığı olmalı. Tabii her ÅŸey için deÄŸil. Hukuk devletinin gereÄŸi olarak bütün politikacıların verdikleri kararlardan dolayı sorumlu olmaları gerekir. ErdoÄŸan’ın kendisine ve ailesine yöneltilen yolsuzluk suçlamalarından zarar gördüÄŸünü düÅŸünüyorum. Hizmet ile olan kopuÅŸtan bahsetmedik. Bence bu, özellikle de “paralel devlet” ile nasıl baÅŸa çıkılacağına karar vermek baÄŸlamında, ErdoÄŸan-DavutoÄŸlu yönetimi açısından zorlu bir mesele oldu. Türkiye bu devirde çok az devletin baÅŸa çıkabileceÄŸi sorunlarla karşı karşıya kaldı. Bölgesel ve iç sorunlar, polisin içinde size sadık olmayan unsurların olması... Hükümetinizin dürüstlüÄŸüne dair eleÅŸtiri ve sorular, tüm siyasi liderlikler için tehdit edici bir durumdur. 

Önümüzdeki yıl Sykes-Picot’nun 100.yılı. Orta DoÄŸu’nun haritası yeniden mi çiziliyor?

Sykes – Picot anlaÅŸmasının bölgedeki pek çok problemden sorumlu olduÄŸunu düÅŸünüyorum. Çünkü koloniyal güçler için uygun politik topluluklar yarattılar ama bunlar bölgedeki etnik ve dini topluluklar için uygun deÄŸildi. Bugün devlet sistemi hâlâ güçlü. Bu parçalanmanın bölgede ilerlemesine izin verilirse, Asya, Afrika, Latin Amerika’da da benzer hareketler olabilir. Ä°yi ya da kötü, bölgenin sınırlarını aÅŸağı yukarı mevcut haliyle tutmak, jeopolitik çıkarlar açısından doÄŸru. Mevcut sınırlar yetersiz olabilir ama mevcut bağımsız devletleri parçalamaya yönelik bilinçli çabaların yarattığı karışıklık daha kötü.

PYD Türkiye’nin güneyinde kantonlar ilan etme çabasında. PYD, IŞİD ile mücadelede ABD’nin müttefiki. PKK ile çatışmasızlık sona erdi. Kürtler ne yapmak istiyor?

EÄŸer bir Kürt milliyetçisi olsaydım, Kürt hareketinin ulusal amaçlarına ulaÅŸması için kesinlikle doÄŸru zaman diye düÅŸünürdüm. Bence Suriyeli ve Iraklı Kürtler de mevcut durumun deÄŸiÅŸkenliÄŸini kendi amaçları için bir fırsat olarak gördü. KomÅŸu ülkelerdeki Kürt hareketlerinin baÅŸarıları, Çözüm Süreci’nin en azından geçici olarak sona ermesinin nedenlerinden bir kısmını açıklıyor. Çünkü bence PKK Türkiye’de Suriye’deki ve Irak’taki Kürtlerin sahip olduÄŸunu düÅŸündüÄŸü kazanımlara benzer bir kazanımı olması gerektiÄŸini düÅŸündü. HDP de bu amaca ulaÅŸmak için doÄŸru bir araç deÄŸildi. Durum istikrasız ve farklı yönlere kayabilir. Kürt hareketinin her zaman oldukça bölünmüÅŸ olduÄŸunu ve Kürt ulusal hareketinde pek çok eÄŸilim olduÄŸunu görmek, önemli. Öcalan ÅŸu anda hapiste. Kürtlerin ortak sesi olmaya en yakın kiÅŸi oydu. BirleÅŸtirici bir ses olabilmek için hâlâ güvenilirliÄŸi var mı bilmiyorum. Bana göre bu sorunu çözmek, Türkiye'nin son derece menfaatine.

1.Dünya Savaşı ertesinde kurulan düzen çöküyor, Arap Baharı’ndan bu yana bunun sancılarını mı yaşıyoruz? Bölge nereye gidiyor?

1. Dünya Savaşı sonrasında dayatılıp kurulan bölge düzeni daha önce görülmemiÅŸ bir sınavdan geçiyor. SoÄŸuk SavaÅŸ sırasında da bir sürü iç devrim ve darbe yaÅŸandı, ama hiçbiri bu denli karmaşık deÄŸildi ve bu tür vekalet savaÅŸları yoktu. Birçok ülkede zenginliÄŸin üst sınıflar ile nüfusun geri kalanı arasında son derece adaletsiz bir ÅŸekilde dağılmasına neden olan ekonomik küreselleÅŸme de bu resmin bir parçası. Böyle bir yapıyı deÄŸiÅŸtirmek, kökten bir dönüÅŸüm hareketinin baÅŸarıya ulaÅŸmasına baÄŸlı. Bu denli adaletsiz bir ekonomik yapı varken bu ülkelere Batı'nın liberal demokrasisini getirebileceÄŸinizi düÅŸünmek büyük hayalperestlik. Jeopolitik açıdan birçok yanlış hesap yapıldı. Irak'ta Saddam Hüseyin'in devrilmesinin Batı için önemli bir siyasi zafer yaratacağı düÅŸünülürken, siyasi zaferin sahibi Ä°ran oldu, ülke de kaosa sürüklendi. Mısır da Batı tarzı seküler demokrasi yerine Mübarek döneminden bile kötü bir otokrasiyi yaşıyor. Bölge ülkelerinin önündeki seçenekler, kaos ve otokratik devletler. Radikal bir meydan okuma ikinci bir Arap Baharı'na yol açmadığı müddetçe, bölge için bu korkunç kaos-otoriter düzen ikileminden çıkış yok gibi görünüyor. Ä°nsanlar yüz yıllık tiranlığı bir yıllık kaosa tercih eder.

Arap Baharı'ndan beri insanların tarihte rol oynayabilecekleri, tarih yazabilecekleri düÅŸüncesi var. 

 


“Arap Baharı ile baÅŸlayan süreç henüz bitmedi”

Arap Baharı sona erdi mi? Arap Baharı Orta DoÄŸu’yu nasıl deÄŸiÅŸtirdi?

Arap Baharı ile baÅŸlayan süreç henüz bitmedi. Arap Baharı'nı 1979'daki Ä°ran Devrimi ile kıyaslamak gerekiyor. Tahran'daki yönetim, devrim yapmak için bürokrasiyi dönüÅŸtürmeleri gerektiÄŸini anlamıştı. Mısır'da sadece liderlerden ve yakın çevrelerinden kurtulmak yeterli olmadı. Mısır hareketi, ulusal silahlı kuvvetlere güvenerek, eski hükümet seçkinlerine bel baÄŸlayarak istediklerini elde edemeyeceklerini anlamadı. Bu siyasi açıdan trajik bir hesap hatasıydı. Ama Arap Baharı'nın bazı derin sonuçları oldu. Ä°nsanların siyasi öznelliÄŸini deÄŸiÅŸtirdi. Daha önce insanların yapacaklarıyla siyaseti deÄŸiÅŸtirebileceÄŸi yönünde bir inanç yoktu ama artık insanların tarihte rol oynayabilecekleri, tarih yazabilecekleri düÅŸüncesi var. Artık tarih tabandan da yazılabiliyor. Arap Baharı'nın ikinci aÅŸamasında ise, Sisi darbesinin izole bir askeri olgu olmadığı, halk desteÄŸi ile ÅŸartlarının oluÅŸtuÄŸu açık. Belki bu destek tepeden manipüle edilip düzenlendi ama sanki tabandan yetki almış gibi bir görüntü sergilendi. Üçüncü unsur ise neoliberal dış güçlerin manipülasyonu ve bunun ekonomik küreselleÅŸmeyle olan iliÅŸkisi ile siyasi deÄŸiÅŸimden son derece rahatsız olan Ä°srail ve ABD'yle baÄŸlantılı jeopolitik güçler.

 

Mısır Devrimi
Hüsnü Mübarek'in devrilmesini coÅŸkuyla kutlayan Mısır halkının bir kesimi, Ä°hvan yönetimini bir yılı dolmadan protesto etmeye baÅŸladılar.
[AFP-Getty]

 

Arap Baharı’nın kazananı kim?

Sürecin geçici galibi, Arap Baharı öncesi otokrasileri geri getiren devrim karşıtı güçler ve monarÅŸiler. Körfez monarÅŸileri ve Fas fırtınayı gayet iyi atlattı. Bu hükümetler makyaj niteliÄŸinde küçük deÄŸiÅŸiklikler yapsa da büyük deÄŸiÅŸimler olmadı. 

Arap Baharı’nda Batı ve özelde ABD sürecin arkasında durmadı. Bugün Sisi ‘yi Mursi’ye tercih ettiler. Neden korktular?

Arap Baharı'nın ilk dönemlerinde ABD’den epey destek olduÄŸunu düÅŸünüyorum. Ancak Mısır'daki hareketin aslında çok daha radikal olduÄŸu ve Batı'nın ekonomik ve stratejik menfaatlerini tehdit edici politikalara gideceÄŸi, statükonun deÄŸiÅŸtirileceÄŸi yönünde bir korku vardı. Ayrıca Müslüman hareketlerinin güçlenerek bölgede bir Ä°ran daha yaratmasından endiÅŸe ediliyordu. PeÅŸinen karşı çıkılmadı ama güçlü biçimde yanında da yer alınmadı.

Demokrasi, ifade özgürlüÄŸü, insan hakları gibi Amerikan deÄŸerlerine ne oldu?

ABD’nin bölgeye iliÅŸkin politikası "jeopolitikanın üstünlüÄŸü" dediÄŸim ÅŸeyi yansıtıyor. ABD ve Batı, Suudi Arabistan'la nispeten mutlu bir ÅŸekilde yaÅŸayabiliyorsa, herkesle yaÅŸayabilir.

“ABD çıkarlarıyla uyumlu her ÅŸeyle yaÅŸayabilir”

Ama Mursi’yi istemediler.

Evet. ABD, çıkarlarıyla uyumlu gördüÄŸü her ÅŸeyle yaÅŸayabilir, ancak Amerikan hükümeti, deÄŸerleriyle uyum konusunda o kadar da ısrarlı deÄŸil. DeÄŸerler uluslar için vitrin süsüdür, gerçek politikaları çıkarlar belirler.

Filistin – Ä°srail arasında yine gergin günler yaÅŸanıyor. Ekim başından bu yana 45 kiÅŸi öldü. Bu yaÅŸananları ‘3.Ä°ntifada’ olarak deÄŸerlendirenler var. Bu mümkün mü?

Kesinlikle mümkün. Belki de bugünlerde bunun ilk safhasına tanıklık ediyoruz. Filistinliler, özellikle de gençlerde büyük bir bıkkınlık ve çaresizlik var. DireniÅŸi tek umut olarak gören Filistinli gençlerin sayısı artıyor. Ä°nsanlar Filistin Yönetimi'nden ve yarı iÅŸbirlikçi Abbas tarzı liderlikten hayal kırıklığına uÄŸradı. EÄŸer 3. Ä°ntifada, yani sürekli ve geniÅŸ çaplı bir tür halk direniÅŸi olursa çok kan akar. Çünkü mevcut Ä°srail yönetimi aşırı saÄŸ görüÅŸlü ve vahÅŸi. Ä°srail, DireniÅŸ ne yaparsa 100 misliyle karşılık verecektir. Öte yandan Filistinliler pasif kalırsa, Ä°srail kısa bir süre sonra çatışmanın bittiÄŸini ilan edecek ve Batı Åžeria'nın tümünü ya da büyük bölümünü ilhak ederek büyük Ä°srail'i kurmak isteyecektir.

Kaynak: Al Jazeera

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.